8. Bölüm 3: Ego’dan Bilinç’e / Sürdürülebilir Toplum Prout Köyü İkinci Baskı

 Bilinç, sezgiler ve olaylar yoluyla insanlara ve dünyaya etki eder. Bu etki uyum içinde olur. Bilinçte, bunun farkında olmadan, küçük bir alan içinde kazanım arayışı ego tarafından istenen arzudur. Bu küçük arzu, onu da kapsayan sonsuz genişlikteki bilinçle karşılaştığında, egonun gücüyle karşı karşıya kalamaz.


Bir insanın büyüklüğü, ego'ya bağlı kalmadan zihinsizleşmesi ve başkalarına karşı sevgisi olup olmadığıyla ölçülür. Küçük bir kap, başkalarını dışlayan ve "ben"i ön planda tutan ego gücüdür.


Birinden fikir aldığında sinirlenmek, ego'nun savunma içgüdüsüdür, yani incitildiğini ve kendini savunmak istediğini gösterir. Bazen buna küçük bir kap denir. Duygusal olduğunda, egonun farkına varmalı ve neye takıldığını görmelisin. Bilinç halinde olduğunda, eleştiriler seni rahatsız etmez ve tepki vermezsin.


"Ben"in incinmesi, egonun korktuğu şeydir.


Ego'ya takılı kaldığında, birinin tavsiyesini kabul etmek kaybetmek gibi görülür. Ego azalınca, tavsiyeler değerli olarak görülür.


Spor gibi kazanma-kaybetme dünyasında gençlik dönemi geçirenler, yetişkin olduklarında hala insanlarla bu şekilde ilişki kurma alışkanlığına sahip olurlar. Küçük bir konuşmada bile, karşısındakinden üstün olmaya çalışırlar. Bu, ilişkilerde zorlayıcı ve can sıkıcıdır. Ayrıca kişi bu alışkanlığın farkında değildir.


Ego, her zaman birini saldıracak bir hedef yaratır. Ardından kendisini diğerinden daha iyi hissederek, karşı tarafın düşmesini bekler. Bu, işyerinde ya da okulda da böyledir.


Ego, kendisinden daha büyük veya daha fazla şey gördüğünde aşağılık duygusu hisseder. Tersine, kendisinden daha küçük veya daha az şey gördüğünde üstünlük duygusu hisseder.


Ego'yu anladığınızda ve zihninizi sakinleştirdiğinizde, başkalarının egolarını da daha iyi görmeye başlarsınız.


Ego'yu ne kadar çok anlarsanız, başkalarının davranışlarının sebeplerini de o kadar çok görürsünüz.


Ego'ya bağlılık düzeyi yüksek olanlar arasında, ego'ya bağlılık düzeyi düşük olanlar arasında, bilinç halinde olanlar arasında vb. her birinin davranış biçimleri benzerleşir. Ego'ya bağlılıkları benzer olanlar birbirlerine yakın olur ve birbirleriyle rahatça ilişkiler kurarlar. Ancak ego güçlü olduğunda, çatışmalar artar, ego zayıf olduğunda ise çatışmalar azalır.


Ego güçlü olduğunda, dürüstlükten sapar. Dürüst olmayan bir kişi, ne kadar güzel sözler söylese de, bir süre sonra kendi davranışlarıyla gerçek niyetini ortaya koyar. Söyledikleriyle yaptığı arasındaki çelişki gün yüzüne çıkar.


Ego, normal bir olayı bile biraz büyüterek ve süsleyerek karşı tarafa iletir. Düşünceler her zaman olayların üstünlüğünü, alt-üst ilişkisini, iyilik ve kötülüğü değerlendirmeye çalışır. Çocuklar bu eğilime daha az sahipken, yetişkin olduklarında bu eğilim güçlenir.


Ego, karşılaştığı insanlara göre tavrını değiştirir. Ego ne kadar güçlü olursa, insan ilişkilerini alt-üst ilişkisi olarak görme eğilimi o kadar artar. Üstte olanlara dalkavukluk yapar ve ses tonu yükselir, altta olanlara ise ses tonu düşer ve kibirli davranılır. Bu tip kişiler birbirine yakın olur çünkü birbirlerini rahat hissederler. Bu tip kişiler lider olduğunda, çevresindeki insanlar da benzer tiplerden olur. Bu durumda organizasyonun kültürü de buna benzer hale gelir.


Ego güçlü olan bir kişi patron olduğunda, patron altındaki çalışanlara baskıcı bir şekilde davranır ve çalışanlar patrona karşı fikir beyan edemez, sadık şekilde itaat ederler. Bu çalışanlar da altlarındaki çalışanlara baskı yapar ve onlar da üstlerindeki çalışanlara karşı fikir belirtmeden itaat ederler. Bu döngü devam eder. Tıpkı mutluluk ve acı gibi, sadizm ve mazoşizm de birbirinin zıddı olan ego doğasının iki yüzüdür.


Altındaki çalışanların ego'su, üstündeki çalışanın kızmasından korktuğu için içine kapanır ve kendi fikrini söyleyemez. Üstündeki çalışan bunu gördüğünde sinirlenir ve altındaki çalışandan bir değişiklik bekler. Fakat üstündeki çalışanın ego'su da patronunun kızmasından korktuğu için o da kendi fikrini açıkça ifade edemez. Altındaki çalışan bunu görünce "Sen de benim gibisin" diye düşünür. Ego her zaman iç dünyasından çok dış dünyaya odaklandığı için, kendi çelişkilerini fark etmekte zorlanır. Bu, insan toplumlarının organizasyonlarında da meydana gelir.


Ego, karşısındaki kişinin otoritesine veya gücüne zayıf düşer, büyük ve güçlü görünen şeylere karşı zayıf kalır. Kendisinin yenemeyeceği birine karşı içine kapanır ve evet adamı olur. Buna karşın, ego sadece nazik bir liderle daha kolay başa çıkabileceğini hisseder ve onu küçümseme eğiliminde olur. Ego'su güçlü olanlarla ilişkilerde lider sadece dürüst olmakla kalmaz, aynı zamanda güçlü olmalıdır.


Körükörüne liderin söylediklerini dinleyen veya liderden korkan çalışanlar, liderin birini kaba bir şekilde ele alması durumunda aynı tutumu sergileme eğilimindedir. Aksine, lider birine saygı gösterdiğinde, bu çalışanlar da aynı şekilde saygı gösterirler. Bu, özgüven eksikliği, korku ve kendi çıkarını koruma gibi ego'dan kaynaklanan itaatkar bir davranıştır. Ego'ya olan bağlılıkları az olan insanlar, liderin birine nasıl davranırsa davransın, her zaman herkesle sevgi dolu bir şekilde ilişki kurar. Çünkü o kişi, korkularına kapılmamış ve özgürdür.


Zayıf bir tavır sergilemek veya kendi fikrini ifade edememek, ego'nun zayıf olduğu anlamına gelmez. Bunun arkasında özgüven eksikliği, sevilmeme korkusu veya inatçılık gibi ego'nun etkisi olabilir. Zihinsizlik durumunda, bu tür bağlılıklar olmadan, normal bir tutum sergilenir.


Ego, başarılı bir kişi kendisinin ulaşabileceği mesafeye geldiğinde onu kıskanır, ulaşamayacağı mesafeye geldiğinde ise onu yüceltir.


Ego, önünde birinin kazançlı olduğunu gördüğünde, ona engel olmak ister.


Büyük ya da küçük başarılar elde edildiğinde, mutlaka bir yerlerde biri tarafından kıskanılır. Daha fazlasını istemek, ego'nun aşamadığı bir şeydir ve toplumda herkesin yetersizlik hissi içinde olduğu bir ortamda, bu durum sıkça görülür. Bu yüzden, sevdiği işi yapmayan veya başarılı olamayan biri için, sevdiği işi yapan birinin konuşmaları göz alıcı ve kibirli bir şekilde duyulabilir.


Ego, kazanç ve kayıpları düşündüğü için, karşındakiyle konuşurken gülümseyerek konuşur, ancak o kişi gittikten sonra ona kötü sözler söyler. Eğer bu tür davranışlar bilinmezse, insanın insanlara güveni kırılabilir, fakat ego için bu tür ilişkiler normaldir, bu yüzden fazla önemsememek gerekir.


İnsanların kavga etmesinin sebebi ego'nun varlığıdır.


İnsanlardan nefret eden kişiler, karşılarındaki kişiye değil, onların "ben" ego'sunun davranışlarını sevmezler. Bu yüzden çocukları ya da hayvanları severler. Düşünme gücü gelişmemiş olanlar kötü niyet taşımazlar. Düşünme gücü gelişmiş olsa da ego'su az olan insanlar da vardır.


İnsanların tanımadıkları kişilerle çekingen olmaları da egodur. Karşısındakiyle ne konuşacağını bilmemek, karşısındaki kişinin kendisini nasıl düşündüğünü merak etmek, bunların hepsi düşüncelerle ilgilidir. Zihinsizlik durumunda, bu tür düşünceler akla gelmez ve kişi aktif bir şekilde konuşmaya başlamaz ya da pasifleşmez, normal bir şekilde konuşur veya sessiz kalır.


Konuşma durduğunda suskunluğa dayanamamak, kaygı ve düşüncedir. Zihinsizlik durumunda, bu tür kaygılarla ilgili düşünceler yoktur.


Aşağılık kompleksinin çok güçlü olduğu durumlarda, bunun karşıtı olarak büyük görünme, önemli olma, öyle düşünülme isteği gibi motivasyonlarla bir şeyler yaratma gücü doğabilir. İş kurmak, güç ve unvan arayışına girmek, gösterişli olmak gibi.


Aşağılık kompleksi ve kıskanma duygusu güçlü olan kişiler, günlük konuşmalarında karşısındaki kişiyi utandırmak veya o kişinin kaygı duyduğu şeyleri kasıtlı olarak dile getirmek isteyebilirler. Böylece kendilerini üstün hissettiklerini düşünürler. O an için kazandıklarını zannederler, ancak uzun vadede bu durum onları sevilmez kılar. Kötü bir kişilik, sağlıklı insan ilişkilerinin sürdürülebilmesini zorlaştırır ve nereye giderlerse gitsinler benzer insan ilişkileri ortaya çıkar.


Ego, kendisinde dikkate değer bir eksiklik olduğunu hissettiğinde, karşısındaki kişide de aynı eksiklikleri arar. Kendini başkasıyla karşılaştırır, bu karşılaştırma ile kendisini güvenceye almaya çalışır, kaygı duyar veya üstünlük duygusuna kapılır. Bu, beden, sahip olunan eşyalar, yetenekler gibi şeyler üzerinden olabilir. Ego, eksik olan "ben"de kaygı duyar. Zihinsizlikte ise "ben" diye bir şey yoktur, bu yüzden kaygı da yoktur.


Ego, başkasının aşağılık kompleksini veya kıskanmasını fark ettiğinde, karşıdaki kişi bunun farkına varıp düzeltebilir, ancak aynı zamanda yanlış bir şekilde kin besleyebilir. Bu, ilişkiye ve duruma bağlıdır.


Ego güçlü olduğunda, kin ve öfke daha yoğundur. Özellikle kişi kendisi zarara uğradığında bu duygular daha belirginleşir.


Şiddetli öfke veya korku ile karşılaşıldığında, karın bölgesinde gibi yerlerde bir tepki olabilir. Örneğin, stres nedeniyle mide ağrısı hissedilebilir. Böyle bir durumda, zihinsizlik olsa bile hemen sakinleşme gözlemlenmeyebilir, bu yüzden odaklanma ve sabır gereklidir. Öfkeli ego ile yüzleşmek, öfkeden uzaklaşmada etkili olabilir. Öfke uzun süre devam ederse, hastalıklara yol açabilir.


Ego, başkalarının dedikodularını yapar. Genellikle bu durumda, kişi konuşmayı kendi lehine çevirecek şekilde biraz değiştirir ve karşısındakini biraz küçümseyecek bir dil kullanır. Dinleyici de bazen sadece bu birincil bilgiyi duyup, tüm hikayenin böyle olduğunu zanneder. Her iki tarafın sözlerini dinlemeden tarafsız olmak mümkün değildir. Eğer dedikoduyu yapan kişi, ego'ya fazla bağlı olmayan biri ise, o kişi savunma yapmaz veya eleştiri yapmaz, sadece olanı anlatır ve dedikoduyu yaymaya çalışan kişiyle aynı seviyeye inmez. Sakin ve saf insanlar için, sinsi ve kaba davranışlar asla bir seçenek değildir.


Her yerde başkalarının kötü şöhretini yaymaya çalışan insanlar ego'ya göre hareket ederler. Bu kişiler kendilerini iyi göstermek veya birinin düşüşünü beklemek isterler. Bu yüzden gerçeği çarpıtarak anlatırlar. Ego'su zayıf olan kişiler, zaten başkalarının arkasından konuşmazlar ve kötü şöhret yaymazlar.


Birinin arkasından dedikodu yapıldığında, bunu dinleyenlerden bazıları, "Benimle ilgili de bir yerde kötü konuşuluyor olabilir mi?" diye düşünebilirler. Bu durumda, dedikodu yapan kişi gerçek duyguları gizlemeye başlar ve iyi huylu insanlar mesafelerini koymaya başlarlar.


Birisi tarafından eleştirildiğinde, karşılık vermek veya bahaneler sunmak istenebilir. O anlarda da sabırlı bir şekilde sessiz kalmak, ego'ya karşı daha güçlü bir eğitim olacaktır.


Ego, kendi hataları bir başkası tarafından ortaya konmaya çalışıldığında öfkelenmeye eğilimlidir. Yenilgiyi kabul etmeyen ego'nun direnişi.


Sürekli şikayet eden bir kişi, sağlıklı ilişkiler kurmada zorlanır. Hem evde hem de işyerinde.


İnsan, ego'su zayıfladıkça bağımsızlaşır. Bu nedenle karşısındaki kişiye olan bağımlılığı azalır. Ancak herkesin bir ego'su olduğu için, bağımlılık duygusu vardır ve insanlar arasındaki ilişkiler yorucu hale gelebilir. Bu nedenle mesafe koymayı düşünmek gerekir. Sadece birkaç ayda bir görüşülen ilişkilerde daha iyi sonuçlar alınabilirken, her gün görülen ilişkilerde de uyum olabilir. Eğer her gün görüşülse bile, günde yalnızca 2 saatlik bir zaman dilimi varsa, bu ilişkiler de sağlıklı olabilirken, 8 saate çıktığında stresli olabilir. Bir sevgiliyle bile günlerce birlikte olunca, bazen yalnız kalma isteği doğabilir. Karşılıklı uyum, ne sıklıkla görüşülmesi gerektiğini belirlemek, insan ilişkilerindeki sorunları azaltabilir. Bu durum, aile üyeleriyle, sevgililerle veya arkadaşlarla da geçerlidir.


Bilinçli olmak, bağımsızlık anlamına gelir. Başkalarına bağımlılık duygusu da düşüncelerden kaynaklanır. Yalnızlık hissi nedeniyle biriyle birlikte olmak ya da her zaman aynı kişiden yardım istemek gibi duygular bu bağımlılığı tetikler.


Bağımlılığın yüksek olduğu ilişkiler daha kolay kötüleşir. Hem iş hem de insan ilişkilerinde.


İnsan, hayatını seçiyormuş gibi görünse de aslında geçmişteki anıların etkisiyle bilinçsizce davranışlarını tekrarlamaktadır. Sık sık aldatılan kadınlar, aldatmaya eğilimli erkekleri seçerler. Borç yapan erkekler, borç batağına tekrar düşerler.


Zorbalık yapan insanların ortak bir özelliği vardır. O da, "ben" diye adlandırdıkları ego'nun güçlü olmasıdır. Zorbalık yapanlar, egolarına o kadar sıkı sıkıya bağlıdırlar ki, çoğu zaman saldırgan davranışlar sergilerler. Kendilerinden başka bir şey görmedikleri için başkalarının acısına empati yapma yetenekleri düşer.


Ego'su güçlü olan insanlar, başkalarının hoşlanıp hoşlanmadığına göre sık sık değişen bir tutum sergilerler, bu da organizasyonlar içinde dışlanmalara ve bölünmelere yol açabilir.


Kötü karakterli insanlar, kötü karakterli olduklarının farkındadırlar ancak kendilerini değiştirmekte zorlanırlar. Çünkü günlük olarak bilinçsizce oluşan düşüncelerin farkında değillerdir ve bunlar tarafından yönlendirilirler.


Ego, yok sayma veya ilişkiyi kesme gibi aşırı soğuk davranışlar sergiler, ancak tam tersi olarak birini kabul ettikten sonra sadık kalma gibi bir diğer yönü de vardır. Bilinç, her iki duruma da bağlı kalmaz ve karşıdaki kişi nasıl davranırsa davransın aynı sevgiyi gösterir.


Ani düşüncelerle davranışlar ortaya çıkar. Eğer bu içerik hakaret veya şiddet ise, bu durum karşıdaki kişi için acı verici olabilir. Bu davranışlar da geçmişteki anıların tetikleyicisi olabilir. Eğer buna dikkat edilmezse, başkalarını incitme eylemleri düzelmez. Güçlü kalp yaraları, ani düşüncelerle kolayca zihni ele geçirir ve olumsuz davranışlar sergilenmesine yol açar.


Çocukluk döneminde aile sevgisinden mahrum kalan ya da ayrımcılık ve istismara uğrayan çocuklar, zamanla kötü davranışlar ve antisocial hareketler yapabilir, çevrelerine zarar verebilirler. Kişi, kalbinin derinliklerinde yalnızlık hissi taşır ve birine ilgi gösterilmesini istemek için rahatsız edici davranışlar yaparak, insanları dikkatini çekmeye çalışır. Örneğin, yalnızlık hissini gidermek için gürültü yapar, birinin dikkatini çekmek için araba veya motosikletle hız yapar. Bu tür davranışlar da geçmişteki anıların bilinçsizce ani düşünceler olarak ortaya çıkması ve kişinin davranışlarını belirlemesidir. Çok fazla rahatsız edici davranış, çevrenin kinini kazanmasına neden olur ve kişi buna karşı daha da karşıt bir tutum sergileyerek kötü bir döngüye girer. Bunun çözümü için de zihinsizlik önemli bir rol oynar. Bilinçli olmak ve düşünceleri dikkatlice gözlemlemek, geçmişteki anılar otomatik olarak tekrar oynatıldığında, bunun geçici olduğunu kabul edip tekrar zihinsizliğe dönmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Ayrıca bunu gerçekten alışkanlık haline getirme kararlılığı gereklidir.


Kendini dikkatsizce davranan insanlar, başkaları tarafından da dikkatsizce davranılır. Kendini değerli kılan insanlar, başkaları tarafından da değerli görülür.


Genellikle özgüven eksikliğiyle davranan bir kişi, başkalarından emir alma veya saldırıya uğrama durumuyla daha sık karşılaşır. Ego her zaman bir saldırılacak hedef arar ve özgüven eksikliği hissedilen kişiler bunu sezgisel olarak fark eder. Bu, uygun bir hedef olur. Sonuçlar elde edilmesi gereken işler veya spor gibi durumlarda, özgüven eksikliği sergileyen kişi arkadaşları tarafından suçlanabilir. Arkadaşların ego'su, kendilerinin kaybetme veya zarar görme korkusuyla hareket eder. Aşırı özgüven ise dikkatsizlik yaratır, ancak zihinsizlik durumunda kişi, özgüvenin varlığına veya yokluğuna takılmaz.


Günlük sıradan yaşamda herkes normal davranışlarla geçer. Ancak bir anda düşünceler ani bir şekilde ortaya çıkabilir ve kişinin geçmişteki anıları otomatik olarak yeniden oynatılabilir, bu da aniden soğuk tutum, saldırgan tutum veya değişken ruh haline yol açabilir. Sonunda bu durum geçer ve kişi tekrar normal haline döner. Eğer bu durum sık sık yaşanırsa, diğer kişi için yorucu olabilir.


Alkol alıp sarhoş olduğunda, geçmişteki anılar otomatik olarak yeniden oynatılmaya daha yatkın hale gelir. Bu da sarhoşluk sırasında öfke patlamaları, şikayet etme veya normalde dışarı çıkarmayan cinsel arzuların ortaya çıkmasına neden olabilir. Her şey ani düşüncelerin sonucudur.


Herkesin farkında olmadığı düşünce alışkanlıkları vardır ve ani düşünceler bazen zihnin derinliklerine kazınmış olabilir. Bunlar, aşağılık kompleksleri, travmalar, kıskançlık, kin, sadece kendi çıkarlarını düşünme gibi duygular olabilir. Bunlara dikkat edilmezse, bu davranışlar başkalarına rahatsızlık verebilir, itibar kaybına yol açabilir ve saldırılara neden olabilir. İlk olarak, günde sadece 3 dakika gözlerinizi kapatıp sessizce oturup zihninize odaklanarak başlayın. O zaman birçok duygu ortaya çıkacaktır ve her birini gözlemleyerek, bunlara kapılmakta olan kendinizi fark etmek ilk adımdır. Bunu tekrarladıkça, duygu ortaya çıktığında fark etmek bir alışkanlık haline gelir. Fark ettiğinizde, o an düşünceler durur ve artık onlara kapılmazsınız. Bu şekilde, sizi geriye çeken düşünce alışkanlıkları kaybolur.


Eğer düşüncelerinize sürekli dikkat etmezseniz, düşünceleriniz sizi sürükler. Başlangıçta buna dikkat etmek zor gelebilir, ancak alışkanlık haline geldikçe zihinsizlik daha rahat hale gelir.


Zihinsizlik alışkanlık haline geldiğinde ve sakin bir zihin korunduğunda, bu sadece geçici bir kaygı eksikliği olabilir. Sonunda, bir krizle karşılaşıldığında, zihin sıkıntıya düşebilir.


İnsanlar ego'sunun etkisi altındayken, başkalarına saldırıyı sona erdirmek zordur. "Ben" var oldukça, kendini öncelikli olarak korur ve değerini artırmaya çalışır. Ego rahatsız olduğunda, saldırılar başlar. Saldırıların nasıl alındığı, bunun zorbalık olup olmadığını belirler. Zorbalığın kötü olduğunu yaymak iyidir, ancak ego'ya sıkı sıkıya bağlı kişiler için ahlak sadece yüzeysel bir meseledir ve gerçek hayatta, başkalarına karşı zafer kazanma düşüncesiyle hareket ederler. Zorbalık, orta-uzun vadede aynı yerde birlikte bulunulması gereken durumlarda daha sık ortaya çıkar. Böyle bir ortamdan kaçınmak, zorbalıktan kaçınmaya yardımcı olabilir. Tek seferlik bir rahatsızlık durumu ise, "bu kişiden uzak durmalıyım" gibi bir ders niteliği taşır.


Ego azaldıkça, karşısındaki kişiyi gerçekten yenme isteği ve rekabet duygusu da kaybolur. "Kazanmazsam bir anlamı yok" veya "kazanmak zorundayım" gibi düşünceler, takıntıdır ve egodur. Bu da acıya yol açar.


Rekabet ederken, kazanmak ve kaybetmek düşüncelerine takılmadığında, sadece eğlence, eğlenceli bir oyun veya uygun bir egzersiz vardır. Kazanmak ve kaybetmek düşüncelerine takılmaya başladığınızda, ego olan acı ve üstünlük duygusu ortaya çıkar.


Zirveye ulaşmak, nihayetinde bunun ardından gelen acıya yüzleşmek demektir. Eğer takıntılıysanız.


Her gün zihinsiz olmanız gerektiği düşüncesi de bir takıntıdır. Şekillere takılmadan, rahatlayarak sadece zihinsiz olmayı öğrenmek gerekir.


Zihinsiz olmayı takıntı haline getirmek, esasen ters bir yaklaşım olur.


Zihinsizlik alışkanlık haline gelse de, anlık korkular ve acılarla ilgili ani düşünceler yine ortaya çıkacaktır. Ancak alışkanlık haline geldikçe, bu düşünceleri hemen fark eder ve sadece onların kaybolmasını gözlemleriz.


Dünyaya yeni çıkan şeyler genellikle eleştirilir. Cep telefonları, bilgisayarlar, internet de öyleydi. Eleştirilerin arkasında korku, endişe, reddetme ve geçmişe takıntılı düşünceler vardır.


Maddi şeyleri takip etmekte ne iyi ne de kötü vardır. Bolca elde ederseniz, bunun sizi derin anlamda mutlu etmeyeceğini fark edersiniz.


İnsanlar stres altına girdiklerinde, kendileri ve nedenleri hakkında düşünmeye başlarlar. Bu durumda eksikliklerini düzeltmeye veya daha akıllı olmaya çalışırlar. Acıyı kaçmak istersiniz, ancak doğrudan yüzleşirseniz bu, büyümeye yol açar.


Ego olduğu sürece herkesin bir şeylerden acı çektiğini bilmek, başkalarına karşı empati duygusu ve şefkat hislerinin doğmasına yardımcı olur. Bu, geçici kıskanma ve öfke duygularını bastırmaya yardımcı olabilir.


Eğer dışsal şeylere değer vererek evlenirseniz, bu sizi zihinsel olarak zorlayacaktır. Kendi zamanınız kalmaz, özgürce harcayabileceğiniz para yoktur, eşinizin davranışları stres kaynağı olur, işi bırakamama gibi bir bağlılık hissi, gelecekle ilgili kaygılar doğar. Bunlar, dış dünyadaki şeyleri aradığınız için acı verir. Ancak tam tersine, içsel değerlerinizi fark etmek için de iyi bir fırsat olabilir.


Bir sevgili ya da evlilik söz konusu olduğunda, iki kişi de bilinçli bir şekilde var olduklarını bilmediklerinde, "ben"i önceliklendiren ego, karşı taraftan birçok şey beklemeye başlar. Karşı taraf beklentilere cevap vermezse, hayal kırıklığına uğrarız. Ego gücü yüksek olanlar arasında beklentiler büyür ve karşı tarafa duyulan memnuniyetsizlik de artar. Beklentiler ve hayal kırıklıkları düşüncedir. Ego seviyesi düşük olanlar arasında ise, karşı tarafa duyulan beklenti yerine, şefkat duygusu daha fazla olur.


Ego her şeyin karşısında "benim" mutluluğumu düşünür ve beklentiler oluşturur. Sonra da hayal kırıklığına uğrar.


Birisi sizden bir şey beklediğinde, ona cevap vermezseniz hayal kırıklığına uğratacağınız korkusuyla hareket etmek, sezgisel değil, egonun korunmasıdır. Sadece beklenti içinde olan kişinin iyiliğini düşünerek hareket etmek ise sevgidir.


Ego sakin kalamaz. Hiçbir şey yapmazken kaygılanır. Bu yüzden her zaman bir şeyler düşünmek ve hareket etmek ister. Bir şey yapmalıyım diye düşünür.


Ego sıkıntı ve yalnızlığa dayanamaz, telefonuna bakar ya da arkadaşlarla vakit geçirerek duygularını geçiştirir. Bu duygular da düşüncelerden gelir ve zihinsiz hale geldiğinizde kaybolur.


Eğer aniden hastalanıp hastaneye yatarsanız, kaygı hissi duyarsınız. O zaman zihinsizlikle uğraşarak, kafanızın korku diye bir düşünceyle işgal edildiğini fark edebilirsiniz. Zihinsiz hale geldiğinizde, korkuyu objektif bir şekilde gözlemleyebilirsiniz. Eğlenceli bir ruh hali oluşturamayabilirsiniz ama bu iyi bir eğitim olur.


Zihinsiz hale geldiğinizde ve bilinçli bir şekilde var olduğunuzda, bölünme yoktur. Düşünceyle kelimelere ve cümlelere döküldüğünde, bölünme meydana gelir. İyi-kötü, hızlı-yavaş, mutlu-hüzünlü gibi. Bölünmesiz bir durum, düşünce olmadan bir durumdur. Bu durumu açıklamak için kelimeler faydalıdır ama açıklama sadece giriş kısmına kadar yapılabilir.


Bilinç, düşünce olmasa da var olmaya devam eder, ancak düşünce bilinç olmadan çalışmaz.


Günlük yaşamda bazen hayal kurarız. Hayal kurmak düşüncedir ve bir şey beklediğimiz hikayeleri, kaygıyla ilgili hikayeleri yaratırız. Uyurken gördüğümüz rüyalar da, gündüz yaşadığımız olaylardan yapılan düşünce ürünleri ya da sezgisel şeyler olabilir.


Bir şeyi elde etmenin keyfi geçicidir. Ego ne kadar güçlü olursa, ne kadar elde edilirse edilsin tatmin olunmaz.


Düşünme gücü bir araçtır. Telefon gibi, ne kadar iyi kullanırsanız o kadar faydalıdır, ancak bağımlı olursanız, sizi manipüle eder ve bağımlılık yapar.


Alkol bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığı, oyun bağımlılığı gibi bağımlılıklar da geçmişteki rahatlatıcı, keyifli, eğlenceli anıların bilinçaltındaki düşünceler olarak zihinleri ele geçirir ve kişinin davranışlarını yönetir. Bu yüzden aynı davranışları tekrar tekrar yaparlar. Ani düşünceler, bilinçsizlik halidir.


Para odaklı toplumda, egonun hoşlandığı şeyler satılır. Uyarıcı şeyler, bağımlılık yapıcı maddeler, skandallar. Hafif tatlardan çok yoğun tatlar, tatlılar. Sessiz insanlardan çok konuşkan ve eğlenceli insanlar. Doğal manzaralardan çok eğlence, film, oyun, dövüş sporları, sporlar. Hepsi beş duyuyu uyarır ve böylece sıkılmamızı engeller. Sürekli bir şeyler isteyen ego keyif alır. Ego sakin ve hareketsiz şeyleri sevmez. Ancak gürültülü bir yerden sonra, sakin bir yerde bulunmak ve huzur hissetmek mümkündür. Bu, bilinçli olarak var olma halinin verdiği huzurdur.


Ego sürekli olarak bir uyarı arar. Buna alıştıysanız, zihinsizlik durumuna geçmek sıkıcı gelir. O zaman zihinsizliğe olan ciddi yaklaşım azalır ve üç gün sonra unutulur. Zihinsizlikle uğraşma çabası çoğu zaman üç gün sonra biter. Gerçek bir kararlılık ve uzun süreli çaba gereklidir.


Bir şeyi gördüğünüzde hafızanızda kalır ve bir anda onu hatırlarsınız. Eğer bu şey anlaşılır, hatırlanması kolay ya da bağımlılık yapıcı bir şeyse, daha da güçlü olur. Eğer sürekli buna bakarsanız, bir yakınlık hissi doğar. Ani düşüncelerle bilinçsiz olduğunuzda, bedeniniz bu düşüncelere tepki verir. O zaman bir şeyler satın alır ya da oraya gitmek gibi eylemler yaparsınız. Reklamlar bunun açık örneğidir.


Ego, rekabetle kazanıp kazanç sağlamak için bilim ve teknolojiyi geliştirir. Ancak bilim geliştikçe, insanların zihinsizliğe olan yaklaşımları gelişmezse, kendilerini yok ederler.


İnsanlar ölümü korkarak çeker, ancak ölüm olmasa bile yaşlanmak da bir ıstıraptır. Bunu düşündüğünüzde, ölüm algınız değişir.


Madde bir gün mutlaka çökecektir. Evler, bitkiler, vücutlar, güneş... Bu dünyada sonsuza kadar sürecek tek şey bilinçtir.


Yapraklar başlangıçta su dolu ve yumuşaktır, zamanla kurur, sertleşir ve dökülür. İnsan vücudu da gençken su dolu ve yumuşaktır, yaşlandıkça sertleşir, nemi kaybolur ve nihayetinde ölür. Zihin de düz, esnek ve proaktif bir şekilde olumlu bir yaklaşım sergileyen insanlar, egonun etkisinden az etkilenir ve genç görünürler. Dirençli, kulağını tıkayan ve sabit düşüncelere sıkışmış insanlar ise egonun etkisinden güçlüdür. Yaşlılıkta bile zihin genç olan insanlar vardır, gençken bile yaşlı gibi görünen insanlar da mevcuttur.


Bir bebek, arı sokması hakkında bilgi sahibi olmadığı için, arı yaklaştığında korkmaz. Yetişkin ise, arının sokabileceğini bildiği için, acı verici olduğunu ve korku uyandıran bir deneyim olduğunu düşündüğünde, anında savunma refleksi gösterir. Yani, geçmişteki anılardan gelen düşünce ve davranış, egonun savunma tepkisidir. Arı tarafından sokulma tehlikesiyle karşılaşan bir bebeği, annesi canını hiçe sayarak kovalamaya çalışır. Bu davranış ise sevgiyle yapılır. Yani bilinçten gelen sezgisel bir davranıştır.


コメントを投稿

0 コメント