8. Bölüm 2: Ego’dan Bilinç’e / Sürdürülebilir Toplum Prout Köyü İkinci Baskı

 Bir insanın bilinç olarak var olma çabalarından biri, doğrudan keşif merakının ortaya çıkmasıdır. Diğer bir yol ise, aniden şok edici bir olayın meydana gelmesidir. Bu, umutsuzluk ya da önemli bir şeyi kaybetmek gibi bir acı olabilir. Eğer hayatınızda beklenmedik bir büyük acıya denk gelirseniz, bunun kökensel bilince uyanış için bir fırsat olduğunu sonradan anlayabilirsiniz. Hastalık, bedenin tehlike sinyali gönderdiği ve yaşamı gözden geçirme fırsatı sunduğu bir durumdur. Hayatın acıları da benzer şekilde, düşüncelerin geçici olduğu ve gerçek benlik olan bilince uyanış için bir fırsat olduğuna işaret eder.


Uzun süreli bir acı deneyimi yaşadığınızda, acı çekmekten nefret ettiğiniz bir an gelir. O anda, zihinsizlik hakkında bilgi sahibi olursanız, geriye dönüş yoktur.


En kötü olayların getirdiği acı, zihinsizlik ile tanışmak için en mükemmel olay olabilir.


Bilinç olarak var olup, zihinsizlik üzerine ciddi bir şekilde çalışırken, vücutta bazı değişiklikler meydana gelebilir. Örneğin çarpıntı, bayılma, nedeni bilinmeyen sağlık problemleri gibi durumlar olabilir. Hastaneye gittiğinizde, nedenin bulunamayabileceği bir durumla karşılaşabilirsiniz. Bu anda kaygılı hissedebilirsiniz, ancak bu duygulara kapılmadan sakin bir şekilde gözlem yaparak zihinsizliği korumaya çalışmalısınız. Bu dönem, her kişi için farklılık gösterebilir. Süreklilik, zihinsizliği daha doğal bir duruma getirecektir. Bu, alışkanlık haline gelmeden önceki bir aşamadır. Bedendeki kaygılar, bu geçici bedenin benlik olduğu yönündeki yanlış algıdan ve bağlılıktan gelir. Bunu fark etmelisiniz.


Sürekliliğin sonucu olarak, zihinsizlik alışkanlık haline geldiğinde, durumla uyumlu davranışlar ve sözler doğal olarak ortaya çıkar. Bilinç, o kişiyi hareket ettirir. Ya da bilinç, o kişi aracılığıyla hareket eder. Yani, ego kaynaklı arzulardan değil, durumla uyumlu davranışlar sezgisel olarak ortaya çıkar. Ayrıca, bilinç tarafından yönlendirilmek, tümün iyiliği üzerine çalışmak anlamına gelir.


Bilinç olarak var olmak, özde, sezgi ve içgörü ile ilgilidir. Bu nedenle zihinsizlikteyken birçok şeyi fark edersiniz. Bunlar arasında dünyanın yasalarına dair farkındalıklar da vardır. Zamanla değişen modalar değil, dünyanın değişmeyen yasalarını daha kolay fark edebilirsiniz. Bu, kişiyi akıllı kılar. Bilinç olarak var olma süresi uzadıkça, takıntılar ve kalıplaşmış düşünceler azalır, olaylara daha derinlemesine bakma yeteneği gelişir ve bilgelik kazanılır. Aksine, boş zamanları televizyon izleyerek veya telefonla geçirerek, bilinçli olma durumundan uzaklaşılır ve derin düşünceden, akıl yürütmekten uzaklaşılır.


Dünyanın yüzeysel modaları sürekli değişir, ancak kökensel bilinç sonsuz ve değişmezdir.


Bilinç, tek ve benzersiz olan şeydir; bu maddi evren de ölümden sonraki dünya da özsel değil, geçici bir rüyadır. Bu, ego için önemli olan bir şeydir.


Düşüncesiz bilinç, ne erkek ne de kadındır, her ikisini de içerir.


Bilinç, ego denilen bilinçten kasıtlı olarak ayrılma deneyimi yaşar ve sonra yeniden bilinci fark ederek oraya geri döner. Bu şekilde düşünüldüğünde, M.Ö. 6 milyon yıl önce şempanzelerden ayrılan insan evrimi de kaçınılmaz gibi görünebilir. Şempanzelerin, insan gibi düşünme gücü veya anlama kapasitesi yoktur, ancak insan, ayrıldıktan sonra beyni büyümüş, düşünme gücü artmış ve başlangıçta hala nispeten zayıf olan ego, zamanla güçlenmiştir. Kötü niyetler düşünme gücü arttı ama aynı zamanda sevgi gibi duyguları da anlamaya başlamıştır. Dünya üzerindeki canlılar arasında düşünme gücüne sahip olan insanlar, ego’yu anlayarak ve diğer canlılardan daha çok bilinçle birleşmeye yaklaşan bir türdür. Yani, düşünme ve bilinci anlayabilen canlıların ortaya çıkması, yaşamın evriminin kaçınılmaz bir sonucu olarak değerlendirilebilir.


Bilinç sezgi ile ilişkilidir. Sezgi, zihinsizlik anında bilinçten gelir. İnsanlar sezgiyi fark ederler. Sezgi, bütünle uyum sağlar. Aksine, ego tarafından yapılan düşünme bu uyumu engeller. Bitkiler ve hayvanlar düşünme gücüne sahip değillerdir ama bilinçleri vardır. Yani, bilinç olarak var olmak ve sezginin her zaman akışta olması söz konusudur. Bu nedenle sezgiye uyan bu canlılar, hareketleriyle uyum içinde olup, karmaşık ekosistem de doğal olarak dengesini bulur ve bütünle uyum sağlar.


Bilinç, ifadeleri yoktur ve cevap vermez. Sadece sezgi şeklindeki şekilsiz şeylerle veya olaylarla insanları harekete geçirir. İnsanlar bunları beyninde yorumlar ve bedeniyle ifade eder.


Vücut doğal olarak hareket ettiğinden, bazı sanatçılar ve atletler bu harika sonuçları elde edebildiklerini söyler. Bu, bilincin o kişiyi kullanması içindir. O fikir, sezgi olarak gelir.


Sporla ilgili söylenen "zona girmek" veya "akış" hali, bilinç olarak güçlü bir şekilde var olma durumudur, yani zihinsizlik anıdır. Bu nedenle kötü düşünceler veya korkular yoktur ve sezgiye teslim olan yüksek kaliteli oyunlar ortaya çıkar.


Çocukken spora başlamış olan bir çocuk bile, daha sonra il ve ilçe temsilcileri arasına seçilen yetenekli oyuncular, başlangıçtan itibaren hareket ve karar verme yeteneklerinde belli bir incelik barındırır. Ve yaklaşık 13 yaşına geldiklerinde, yetişkinlerle aynı hareketleri yapabilirler. Yani sezgi, incelikli bir şeydir ve geriye kalan tek şey, bunu ifade edebilecek beden becerisinin tekrar edilerek artmasıdır. Sezgi, bilinçten gelir. Yani incelik, bilincin kendisinin bir ifadesidir. Buna göre, örneğin balıkların sürü halinde hareket etmesi veya kuşların V şeklinde uçarak hareket etmesi, hem pratik bir enerji tasarrufu yönü hem de estetik bir güzellik yönü taşır. Yüksek kaliteli ve incelikli hareketler, düşünmeyen hayvanlar tarafından sezgisel olarak yapılır. İnsanların düşüncesinden bakıldığında bu uyum ve güzellik olarak görülse de, düşüncesiz bitki ve hayvanlar için bu sadece yapılan bir şeydir.


Uyum ve yüksek kaliteli hareketler kendiliğinden ortaya çıkar. Bu, sezgiye uyduğumuzda gerçekleşir. Ego kaynaklı düşüncelerle yaratılmaz.


Uyumlu bir kişiyle seyahate gittiğinizde, kelimelerle konuşmasanız bile "oraya gitmek istiyorum" veya "bu zamanlamada" gibi şeyler sezgisel olarak birbirine uyar. Ayrıca basketbol veya futbol gibi takım sporları maçlarını izlerken, mükemmel bir golün öncesinde yüksek kaliteli paslaşmalar izlenebilir. Bu, birkaç kişinin birlikte yaptığı bir şeydir. Yüksek kaliteli oyunlar, sezgiye uyduğumuzda ortaya çıkar. Bu şekilde düşünüldüğünde, sezgi anında birden fazla kişiye gelir ve toplu hareketi uyum içinde tutar. Bu, her bireyin ayrı bir bilinci olduğu değil, bilincin kendisinin bir olduğu ve birbirine bağlı olduğunun bir göstergesi olarak yorumlanabilir.


Resim yapma konusunda yetenekli olanlar, bir sonraki çizinilen çizgiyi görebildiklerini söylerler. Futbol oynayanlar arasında, pas yolları veya dribbling yollarının beyaz çizgilerle göründüğünü söyleyenler de vardır. Beyaz çizgiler görünmese bile, şut yolları gibi şeyler görülebilir. İşini planlama yapan kişiler arasında ise, belirsiz bir şekilde bir araya gelen bulut gibi fikir kümelerinin uzak bir şekilde göründüğünü ve bu fikirlerin zamanla bir araya gelerek netleştiğini söyleyenler vardır. Bu gibi durumlar, kötü düşünceler olmadan, zihinsizlik anında ortaya çıkan fenomenlerdir. Başka bir deyişle, kalp gözü, kalp gözüyle bakılan bir durumdur; yani bilincin olduğu bir haldir. Kişinin yetenekli olduğu bir şeyi yaparken görülen bir durumdur ve sezgiyi ifade eder. Bu görülen çizgilere uyulursa, yüksek performans sergilenir.


Bir şeye ilgi duyduğunda, yürürken bile ona ilişkin yazılar veya reklamlar belirip gözükebilir, ve orası daha parlak görünebilir. Bu, bir sonraki bağlantının başlangıcıdır. O zaman da kalp gözüyle bakıyorsundur.


Spor yaparken, kendi veya başkalarının yüksek kaliteli güzel hareketlerini görüp, zamanın yavaşlamış gibi aktığı anları yaşamak mümkündür. O hareketi izlerken, zihinsizlik halindesindir. Zihinsizlikle gerçekleşen bir hareketi, zihinsizlikle izlersin. İnsanlar yüksek kaliteli bir şey gördüklerinde, bazen düşünceleri durur.


Ayrıca, şok edici bir olay veya kazayı gördüğünde veya deneyimlediğinde, bunu slow motion gibi görebilirsin. O an düşünceler durur ve anında yüksek bir konsantrasyonla onu gözlemlersin. Bu da zihinsizlik durumudur.


Fiziksel yetenekler arttığında veya yüksek seviyede tutulduğunda, sezgiyi aldığında performans da yüksek olur. Aynı kişi yorulup hareket hızı ve kalitesi düştüğünde, şimdiye kadar görülen sezgiler de gelmemeye başlar. Yani sezgi, o kişinin durumu ve çevresiyle bağlantılı olarak gelir veya gelmez.


Her kişide sezginin belirginleşme hızı farklıdır. Spor gibi hızlı kararlar almanın gerektiği oyunlarda, sezgisi hızlı olan kişi, o anki yarışmayı kazanır. Yavaş düşünenin sezgisi nadiren belirginleşir, bu yüzden kaybederler.


Sezgisi hızlı olan kişiler, genellikle yetenek açısından üstün olanlardır.


Sakin müzik dinlemek, yürüyüş yapmak, baharatlı olmayan yemekler yemek gibi az uyarıcı içeren eylemler, bilincin var olma durumunu sürdürmeyi kolaylaştırır. Aksine, uyarıcı şeyler aşırı duyularla zihni ele geçirir. Gürültü, yüksek sesler, fazla bilgi, sıcaklık, soğukluk, acılık, tatlılık gibi unsurlar.


Çocukların olduğu, gürültülü bir yaşamda bile zihinsizlik anları çoktur.


Zihinsizlik olmak için insan ilişkilerinden kaçınmak ego’dur. Yalnız kalmak önemli olsa da, insanlarla konuşarak düşüncelerimize dikkat etme eğitimi de yapılabilir. Ormanlarda veya dağlarda eğitim almak gerekmez, dünyevi yaşamda da bu mümkündür.


Sezgi ve fikirler, ciddiyetle ve sürekli olarak çalıştığında daha çok gelir. Belirli bir süre boyunca peş peşe gelirler. Aksine, kendini beğenmiş olmak, onların gelmesini engeller. İstekle yapılan düşünceler, sezginin girecek yeri kalmamasına sebep olur.


Sırtını dik tutmak, sezgiyi keskinleştirir.


Sezgi yüksek kalitede ve uyumlu olur. Ona uyduğunda insan en yüksek kapasitesini sergiler. Üzerine çalışılan konu bazen zekâ gerektirebilir ya da çok fazla gerektirmeyebilir, ancak masa başında yapılan ders çalışması zor olsa da, sporda yetenekli olan kişiler, sporla ilgili sezgilere daha çok sahip olur. Aksine, sporda zayıf olan, ama matematikle ilgili sezgilere sahip kişiler de vardır. Bilim insanı olmayı isteyen kişiler, yüksek zekâya sahip olmalı, ancak sadece zekâ değil, o konuda ilgi ve uygunluk da önemlidir, çünkü bu durumda sezgi gelmeyebilir.


Bilincin varlık halinde olmasına odaklandığında, yeni yetenekler açığa çıkabilir.


Merak ve sezgi, kelime olarak farklıdır, ancak "ben buna ilgi duyuyorum" farkındalığı açısından merak da sezgidir. Yani, merakın peşinden gitmek, bilincin yöneldiği yönü takip etmektir. Bu, o kişi için yeteneklerini sergileyebileceği bir yol olabilir ya da hayat tecrübesi olarak gerekli bir şeydir.


Merak, bir çocuğun saklambaç oynaması gibi saf bir ilgidir. İlgi duyduğun anda, ardında para veya kişisel fayda görünürse, o zaman bunun bir arzu olduğu anlaşılabilir.


İnsanlar yoksulluk tehdidiyle karşılaştığında, meraklarına göre hareket etmek zorlaşır.


Merakı fark etseniz de başarısızlık korkusu gibi duygularla adım atamıyorsanız, bu da "ben"i incitmekten korkan bir düşüncedir. Bu, geçmişteki acı deneyimlerden gelen bir korku olabilir ya da doğuştan gelen ego ile ilgili olabilir.


Gerçek meslek ve uygun meslek çoğu zaman hobi alanlarında bulunur. Bu nedenle, merakınıza göre hareket etmek iyi bir şeydir. Hobiler, zorla yapılan şeyler değildir, para vererek bile yapmak istediğiniz şeylerdir.


Gerçek meslek ve uygun meslekle meşgul olan birini, bunu bırakmaya ikna etmek zordur. Çevredekiler bırakmasını söylese bile dinlemez. O kadar güçlü bir iradeye sahip olurlar.


Gerçek meslek ve uygun meslek, o eylemin kendisine uygun olması nedeniyle insanı içine çeker. O anda zihinsizlik olur ve sezgi de gelir. Bu yüzden onu yapmak eğlencelidir. Sezgilerine uymak eğlencelidir. Bu eğlence ve mutluluk, kazanç hırsı, sahiplik hırsı, egonun sevindiği türden bir mutluluk değildir.


Gülme anı, zihinsizlik anıdır. Bu yüzden eğlencelidir.


Yetenekli olmak, o kişinin sevdiği şeydir.


Sevdiği şeyi yapan biri için, "çaba sarf etmek" kelimesi uygun değildir. Çünkü eğlencelidir, bu yüzden zihinsizlik içinde bu işe dalmışlardır.


Sevdiği şeyi yapan biri için, hayat bir çırpıda geçer. Sevmediği bir şeyi yapan biri içinse hayat uzun gelir.


Gerçek meslek ve uygun meslekle meşgul olmak, bazen bir misyon hissi uyandırır. Bu da zorluklarla yüzleşme gücü sağlar.


Gerçek meslekle meşgulken, bazen başlangıçta bir sonuç alınamayabilir. Ne kadar uzun sürerse sürsün, eğer gerçek meslekse, asla vazgeçilmez. Çünkü o an gerçekleşen sezgisel dürtülere uyarak, bu işi yapmak tatmin ve neşe verir, karşılık beklemezsiniz. Bu nedenle hayal kırıklığına uğramaz veya motivasyon kaybı yaşamazsınız. Aksine, karşılık beklemek gibi bir arzunuz varsa, sonuç elde edemezseniz bir noktada yıkılabilirsiniz.


Eğlenceli öğrenme ve eğlenceli olmayan öğrenme vardır. İlkinde merakınıza göre hareket edersiniz, diğerinde ise yapmak istemediğiniz bir şeyle uğraşırsınız. İlkinde, kendiliğinden öğrenirsiniz ve öğrendikleriniz daha kolay hatırlanır, diğerinde ise bunun tersi olur.


İnsan, sevdiği şeyi yaparken kendini sever, o zaman proaktif olur, arkadaşlar edinmesi kolaylaşır ve çektiği fotoğraf sayısı artar.


İnsan, uzmanlık alanına girdiğinde zihin hızlanır ve daha fazla sezgi gelir. Aksine, uygun olmayan bir şeyle meşgul olduğunda, zihin yavaşlar.


Duş alırken zihinsizlik olur ve fikirler daha kolay gelir.


İnsanlarla konuşurken kargo gelir, bir şeyler düşünürken aniden tuvalete gitmek istersiniz gibi, bu tür basit zamanlamalar, bir şeyi bırakma zamanı ya da aniden zihinsizlik yaşayıp başka bir fikir geldiği anlar olabilir.


Sabahları uyanmak, kafada gürültü olmadığı için düşünsel işler için en uygun zamandır. Aksine, gece ise gündüzün gürültüsünden dolayı zihin yorulur ve konsantrasyon düşer.


Sabah ya da öğle uykusundan sonra da fikirler daha kolay gelir, bu yüzden uyumadan önce problemi düşünmek faydalıdır. Bu şekilde, uyurken zihin düzenlenir.


Sezgisel gelen fikirler ve sezgiler, rüya gibi hemen unutulabilir. Hemen not almak daha iyi olacaktır.


Zihinsizlik içinde bir şeyler yaparken, artık yapacak bir şey kalmadığı an, sezgi olarak gelir. O an tamamlanma anıdır. Ancak ertesi gün baktığınızda, yeni yapılacak bir şey görebilirsiniz.


Düşünce, aynı anda iki şeyi düşünemez. O an maksimum yetenekleri sergilemek istiyorsanız, bir şeye odaklanmalısınız.


Zihinsizlik içinde çalışırken bile düşünce kullanılır. Ancak düşünceye aşırı bağımlı bir şekilde yaratıcılık yaparsanız, eski şeyler ortaya çıkar. Çünkü bu, sezgisel değildir ve geçmiş hatıralarla yapılır. Bu durumda, yarattığınız şeyin ortasında sıkılabilir ve bırakmak isteyebilirsiniz.


Herkesin bulunduğu durum, o kişinin öğrenmesi gereken veya yapması gereken şeyleri içerir. O anda bunu fark eden insanlar olduğu gibi, sonra fark edenler de vardır. Tamamen fark etmeyip aynı durumu defalarca yaşayan insanlar da olabilir. Ego'ya olan bağlılık ne kadar güçlü olursa, o kadar fazla memnuniyetsizlik olur ve mevcut durumu gözler önüne almazsınız. Bağlılık azaldıkça, o durumun size neyi fark ettirmek istediğine dair bir bakış açısına sahip olmaya başlarsınız.


Hayatın kapıları kapanabilir. Bu, bilinçten gelen bir öğrenme dönemidir. O zaman, dışa doğru bir gelişim olmaz ve o kapıyı kendi başınıza açamazsınız. O dönemde yapılabilecek şey, o kapının doğal olarak açılmasını beklemek ve açıldığında hazır olmak için hazırlık yapmaktır. Hazırlık yapıldığında, kapı açılır.


Yeni bir ortamda ilk izlenim "Burası ne kadar garip bir yer, burası benim bulunduğum yer değil" olduğunda ve hemen o durumdan çıkış yapabilecek bir durumda değilseniz, bu dönem, ardından büyük bir zihinsel gelişime yol açabilir.


Başaramayıp yarıda bırakmayı kaçmak olarak gören kişiler, başarı ya da başarısızlık düşüncesine takılı kalmışlardır. Bu nedenle yeni bir şey denemek için adım atmak zorlaşır. Ego, kendine güven kaybı veya onurun incinmesinden korkar. O zaman, bunun size uygun olup olmadığını denemek için bir deney yapmalısınız. O zaman, uygun olmasa bile, bir deney sonucu elde etmiş olursunuz ve bu yüzden yarıda bırakmak daha kolay olur. Bir gün uygun olan şey bulunduğunda, bırakmak zorlaşır ve yetenekler doğal olarak sergilenir.


Merak peşinden gittiğinizde, sezgi, dürtü ve motivasyon doğal olarak içsel olarak gelir. Sezgilerinize göre hareket ettiğinizde, bu durum doğal olarak devam eder. Ayrıca, tam tersine, sıkıldığınızı belirten bir sezgi de olabilir.


İnsanların sahip olduğu iyi-kötü ölçütleri, geçmiş anılar ve kültürel arka plan gibi faktörlere göre değişir. Birini yardım etmekten söz ederken bile, bazen bu yardım istenmeyen bir yük olabilir. Zihinsizlik içinde, doğal olarak ortaya çıkan eylemlerde esaslı bir iyi niyet bulunur.


Birini sevdiğinizde ve o kişiyi düşünerek hareket ettiğinizde, buna bazen sevgi ya da şefkat denir. Eğer bu biraz olsun karşılık bekleyen bir şeyse, karşılık almadığınızda hayal kırıklığı ve üzüntü sizi bekler. Bu, sevgiyi taklit eden bir egodur ya da sevgide ego karışıktır. Tam tersine, karşılık beklemeden verilen şey, saf bir sevgidir. Örneğin, bir annenin çocuğunu büyütmesi gibi. Ego olmayan bir eylem, doğrudan sevgiyle yapılır ve ihanet olsa bile öfke doğmaz. Tersine ego, kazanç ve kaybı düşünen bir düşüncedir. Yani sevgi ve aşk, bilinçten gelen sezgisel bir eylemdir ve bilinç kendisidir. Bilinçle yapılmış olan bu dünya da, sevgiden yapılmıştır.


İnsan, hayat deneyimi yoluyla, acemilikten ustalığa, olgunluktan olgunlaşmaya, kaba olandan zarif olana, şiddetten şiddetsizliğe, kargaşadan uyuma, çatışmadan barışa, düşünceden zihinsizliğe, egodan bilinçli hale doğru büyür. Büyüme, bilincin doğasında vardır.


○Ego

"Bende" olan ego, düşünce ve kalptir. Ego, zihinsizlikte olamaz.


Düşüncelerden etkilenmemek için ego hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.


Düşüncenin iki türü vardır. Birincisi, bilinçsizce ve aniden ortaya çıkan düşüncelerdir. İkincisi ise planlar gibi kasıtlı düşüncelerdir. Birincisi, geçmiş anılardan ya da geleceğe yönelik tahminlerden kaynaklanan kaygı, öfke, pişmanlık, düşük benlik saygısı, arzu gibi düşüncelerdir ve hemen kaybolabilecek düşünceler olduğu gibi, beynin içinde güçlü bir şekilde kalıp iz bırakanlar da olabilir. İkincisi ise ihtiyaç duyulduğunda kullanılan düşüncelerdir.


Düşüncelerin büyük bir kısmı, geçmiş anıların yeniden gösterilmesidir.


İnsan olarak doğmak, herkesin ego taşıdığı anlamına gelir. Bilinçsiz düşünceler, geçmiş anıların tetikleyici olduğu bir süreçtir. Düşüncenin ardından davranışlar gelir ve bunlar kişilik ve karakteri oluşturur. Geçmişte sıkça başarısızlık yaşayan birisi, daha güçlü bir aşağılık duygusuna sahip olur, özgüven kaybeder ve proaktifliği azalır, başarılar ise daha pozitif ve proaktif bir düşünceye yol açar. Bu nedenle insanlar aynı davranışları tekrar eder ve aynı sorunları yaşar.


"Ben" olan ego, geçmiş anılar → bilinçsizce aniden ortaya çıkan düşünceler → duygular → davranışlar → kişilik → yaşam deneyimleri → geçmiş anılar şeklinde tekrar eder. Bu yaşam döngüsünün sona erdiği an, zihinsizlik (zihinsizlik) durumuna gelip, bilinç olarak var olmanın alışkanlık haline geldiği zamandır.


"Siz kimsiniz?" diye sorulduğunda, "Adım ◯◯◯◯, Japon bir kadınım, işim satış, üniversite mezunuyum, sabırlıyım, çabuk sinirlenirim, çok gülerim, ayağım yavaş, eskiden tenis oynardım, hobim dağa tırmanmaktır" gibi cevaplar alınır. Bunlar "benim" geçmiş anılarım ve deneyimlerimdir ve ego hakkında açıklamalar yapar. Bu gerçek benlik değildir, düşüncedir ve insanın temel hali olan bilinçle ilgili değildir.


Ego, düşünce, kalp, arzu, benlik iddiası çok güçlü olan, kendini ön planda tutan, karanlık, yapışkan, inatçı, kinci, nefret dolu, diktatör, bencil, çirkin, kaba, yüzsüz, ısrarcı, aldatıcı, sorumsuz, kaçan, tatmin olmayı bilmeyen, açgözlü, kibirli, başkalarından çalan, çıkar hesapları yapan, paylaşmayan, adaletsiz, samimiyetsiz, kibirli, üstünlük hissi taşıyan, kurban psikolojisi olan, bağımlı, beklenti içinde, hayal kırıklığına uğrayan, karanlık, mutsuz, acı içinde, negatif, kötücül, şüpheci, kötü, zalim, saldırgan, tehditkar, dayatıcı, şiddetli, kaba, zalimce, zorba, zorlayıcı, şiddet yanlısı, kabaca, bencil, kötücül, inatçı, çalkantılı, gürültülü, huzursuz, sıkılgan, kararsız, karmaşık, kirli, kaotik, düzensiz, dışlayıcı, reddedici, kutuplaşmış, hizipçi, ayrımcı, kısıtlayıcı, dar görüşlü, güçlü aşağılık duygusuna sahip, çekingen, aşağılık, gösterişçi, gururlu, yenilmezlik hırsıyla dolu, dikkat çekici olmak isteyen, utangaç, onay beklentisi içinde, kendini büyük gösterme çabasında, korkak, zayıf, sefalet içinde, yalnız, acı içinde, umutsuz, düş kırıklığı, sevgi eksikliği, hazcılık, bağımlılık, hassas, kırılgan ve tüm negatif yönleri içeren bir varlıktır.


İnsan, temelinde sevgi olan bir bilinç taşır, ancak ego bulutu bu bilinci kaplar. Ego bulutunun incelmesiyle birlikte, insanın sevgi dolu davranışları artar.


Ego'ya bağlılık ne kadar güçlü olursa, insanın karakteri o kadar kötüleşir. Bağlılık az olan insanlar ise daha iyi bir karaktere sahip olurlar.


Bilinç ve ego hakkında cehalet, sürekli sorun ve acı yaratır.


Kendi zihninin otomatik düşünceleriyle acı çektiğini fark ettiğinde, ego'dan uzaklaşmak mümkün olur.


Ego'ya bağlılık ne kadar güçlü olursa, yaşamın acıları o kadar yoğun ve fazla olur.


Ego'ya takılı kalmak, aptalca davranışları artırır. İnsanların aptalca göründüğü anlar, sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket ettikleri anlardır. Çalışkan insanlar bile bazen aptal olabilir, çalışkan olmayanlar ise doğru ve saf olabilir.


Arzu ile hareket eden insanlar, nihayetinde kendi kendilerine zarar verirler.


Arzu ile inşa edilir, arzu ile yıkılır.


Gururu yüksek olanlar, bir gün o gururla yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Gurur da "ben" olarak tanımlanan egodur. Hayat, bir noktada insanı utandıracak şekilde şekillenir.


Arzular ne kadar güçlü olursa, daha büyük acılar yaşanır ve kötü alışkanlıklar fark edilir. Arzuları az olanlar ise küçük acılarla farkına varırlar.


İnsan ego'ya sahip olduğu için sıkıntı çeker. Ancak bu sıkıntılar, insanı derin bir insani gelişim için bir fırsata dönüştürür.


Ego olduğunda derin üzüntüler yaşanır, ancak bu, başkalarına karşı şefkat geliştirmeye yol açar.


Ego olduğunda, başarısızlık ve umutsuzluk da yaşanır. İnsan, umutsuz olduğunda ölüm kapısını önünde görür ve her gün ölümle ya da dayanmakla karşı karşıya kalır.


Umutsuz olduğunda görülen bir manzara vardır. Sonsuza kadar devam eden gri bulutlar, uçurumun kenarında duran ben, zehirli bataklıkta batan ben, tek başıma derin bir kuyuya düşen halim gibi. O an, bunun hiçbir zaman geçmeyeceğini hissedebilirsin.


Umutsuz olduğunda, bunu konuşabileceğin arkadaş sayısı azdır. Umutsuzluk, sadece umutsuzluğu yaşamış olanlarla paylaşılabilir. İnsan, gerçekten acı çektiğinde, başkalarına konuşmaz.


Her şey yolunda gittiğinde, özgüven artar ve “yapabilirim” duygusu oluşur. Birine verilen tavsiyeler de pozitif olur. Ama bu dalgayı yakalayamadığında, ego bir anda özgüvenini kaybeder. Özgüvene dayalı davranışlar zayıftır. Özgüvenin olup olmamasıyla bağlı olmayan bir huzur, zihinsizlikten gelir.


Hayatta gerçekleşen olaylar, iyi ya da kötü olarak değerlendirilemez, nötrdür. Buna anlam yükleyen şey düşüncedir ve geçmişteki anılar karar verir.


Ego, düşman ve dostu ayırır, ancak bilinçte böyle bir ayrım yoktur.


Bilinç halinde olduğunda, düşünce yoktur, dolayısıyla ne ileriye ne de geriye doğru bir hareket yoktur. İleriye doğru görünen bir davranışın arkasında, bazen korku ve endişe gizli olabilir. Bilinç halinde hareket ederken, korku ve endişe yoktur.


Ego, bedenin dışını gözlemler, bu yüzden başkalarının davranışlarını iyi gözlemler. Ancak kendi içini görmez. Bu yüzden başarısız olsa bile başkalarını suçlar. Bu nedenle öğrenme ve gelişim yoktur. Zihinsizlik durumuna geçmek, içe bakmak demektir. Ego'ya olan bağlılık az olan insanlar, hatalarının kendi içlerinde olabileceğini düşünürler. Yani kendilerini iyi gözlemler, pişman olur, öğrenir ve gelişirler.


Direnç, ego'nun bir tepkisidir.


Birinin karakterini değiştirmeye çalışırsan, o kişi bunu hisseder. O zaman, kişinin egosu, direnç göstererek inatçılaşır.


Ego'ya takılı kalındığında, kişi kendini merkez alır. Birine rahatsızlık verdiğinde ve uyarıldığında, kendini mağdur olarak görür ve hatasını kabul etmez. Bu yüzden, başkasının egosu ile savaşmanın bir anlamı yoktur, kişinin egosu sadece kaçmak ister.


Ego, asla kaybetmeyi kabul etmez ve her ne olursa olsun kazanmaya çalışır.


Herkesin acımasız ve korkunç olarak gördüğü şeyleri ego yapar. Ve ego güçlü olanlar bunu haklı çıkarır.


Ego için adalet önemli değildir. Önemli olan kendisinin kazanması ve fayda sağlamasıdır.


Ego güçlü olanlar, kendini ifade etme konusunda çok güçlüdür ve tartışsanız da sonuç alamazsınız. Her zaman kendini mağdur olarak görür ve karşı tarafı suçlar, bu yüzden tarafsız ve objektif bir bakış açısına sahip değillerdir.


コメントを投稿

0 コメント