○Prout Köyü'nde Eğitim
rout Köyü'nün eğitim sistemi üç ana sütundan oluşur:
- Belediye yönetimi ve kendine yeterlilik için gereken her türlü bilgi ve beceri: Örneğin, doğal tarım yöntemleri, yaşam malzemelerinin üretimi ve bunun için okuma-yazma gibi beceriler küçük yaşlardan itibaren yaşamın bir parçası olarak öğrenilir.
- Öğrenmeyi öğrenme ve meraka dayalı faaliyetler: Merakın peşinden gidilerek doğal bir şekilde öğrenilen konular artar. Bu, özel yeteneklere, uygun mesleklere ve hatta ideal mesleklere bağlanır. Derin bir deneyim birikimi olarak kişinin karakter gelişimine de katkıda bulunur.
- Zihinsizlik ve ego hakkında bilgi: Zihinsizlik, sezgilerin kaynağıdır ve insanları doğru yola yönlendirir. “Ben” olarak ifade edilen ego hakkındaki cehalet ise insanın acı çekmesinin temel nedenidir.
Bu konular genellikle okul gibi büyük birimler yerine, çevreler veya gruplar gibi daha küçük birimler aracılığıyla öğrenilir.
○Zihinsizlik Hakkında
Her insan, mutsuzluktan çok mutluluğu arzu eder. Çoğu zaman ise bir şeylere sahip olmanın mutluluğu getireceğine inanılır. Örneğin:
- Eğer çok para kazanırsam her şeyi alabilir ve mutlu olabilirim.
- Eğer ünlü olursam ya da bir şeyde başarılı olursam mutlu olabilirim.
- Eğer o kişiyle birlikte olursam mutlu olabilirim.
Bu tür düşünceler insanları motive eder ancak çoğu zaman beklenilen mutluluk gerçekleşmez.
Örneğin, ilgilendiğiniz bir kişiyle çıkmaya başlarsınız ve başlangıçta mutlulukla dolup taşarsınız. Ancak zamanla bu duygu azalabilir, hatta bazı durumlarda tartışmalar artabilir, bu da zorluklara ve sonunda ayrılığa yol açabilir. İlişki öncesinde, kişiyi sahiplenme arzusu oluşur ve bu ilişki başladığında mutluluğa ve sevince dönüşür. Ancak ayrılık anında bu mutluluk acıya dönüşür ve böyle bir süreç yaşanır.
Burada önemli olan şey, dış dünyadan elde edilen herhangi bir şeyin, yalnızca kişinin içindeki sahiplenme arzusu veya kendini gösterme arzusunu tatmin etmesidir. Buradan elde edilen mutluluk ve sevinç uzun sürmez, daha fazlasını isteme arzusu doğar ve bu arzular acıya dönüşür. Bu döngü devam ettiği sürece kişi, mutluluk ve acı arasında sonsuz bir döngü içinde kalır. Mutluluk ve acı bir madalyonun iki yüzü gibidir. Ancak insanlar, acı çekmekten çok mutlu olmayı isterler. Peki, cevap nerede? Cevap, mutluluk ve acının iki uç noktası arasında yer alan "zihinsizlik"tedir. Zihinsizlikte huzur, sükunet, rahatlık, sessizlik ve barış bulunur. Zihinsizliği anlamak için aşağıdaki basit yöntemi deneyebilirsiniz.
○Dikkati Bir Noktada Toplayarak Zihinsizlik Durumuna Geçmek
Ayağa kalkarak ya da bağdaş kurarak oturabilirsiniz. Sırtınızı dik tutun ve gözlerinizi 20 saniye boyunca kapatın. Bu süre içinde eğer zihninizde herhangi bir düşünce ya da kelime belirmeye başlarsa, bu düşünce olduğunu gösterir. İşte bu düşünce acının kaynağıdır.
Ardından gözlerinizi tekrar 20 saniye boyunca kapatın ve dikkatinizi kaşlarınızın arasına yönlendirin. Bu şekilde dikkat bir noktaya odaklandığı için düşünceler durur ve zihinsizlik durumuna geçersiniz. Yani bilinçli olarak düşünceleri durdurmuş olursunuz. Daha sonra mümkün olduğunca yavaş bir şekilde burundan derin bir nefes alıp yavaşça verin. Bu, daha derin bir odaklanma sağlar. Bu yöntemi gözleriniz açıkken de uygulayabilirsiniz.
Kaşların arkasındaki alan, düşüncelerin belirdiği yerdir. Burada geçmiş anılar, gelecekle ilgili tahminler ya da endişeler bir anda ortaya çıkabilir. Ancak zihinsizlik durumuna geçtiğinizde bu düşünceler durur ve sessizlik hâkim olur. Yani düşüncelerin kontrolsüz konuşmaları sona erer ve acılar azalır. Geriye kalan şey, bu bilinçli dikkati tüm gün boyunca sürdürmektir. Bu alışkanlık hâline geldiğinde beyin sürekli olarak sakin kalır, düşünceler ortaya çıksa bile hemen fark edilir ve zihinsizlik durumuna dönmek bir refleks hâline gelir.
Bu, bilinçli ve dikkatli bir durumda olmak demektir. Bunun zıttı, bilinçsiz bir durumdur. Herkesin zaman zaman öfkelendiğinde ya da heyecanlandığında duygularına kapılarak sert sözler sarf ettiği olmuştur. Bu, bilinçsiz bir durumda olup dikkatli olunmadığında meydana gelir. Ancak az önce yaptığınız gibi, bilinçli bir şekilde iç dünyanızı gözlemliyorsanız, bu dikkatli bir durumdur ve duygularınıza kapılma olasılığınız azalır.
Kaşların arasına dikkati yönlendirmek bir yöntemdir, ancak odaklanılan şey herhangi bir şey olabilir. Örneğin, akan bulutları izlemek, yürürken çevredeki seslere dikkat etmek, nefesinize odaklanmak veya sevdiğiniz bir şey aracılığıyla bir noktaya yoğunlaşmak gibi.
○Düşünceler Acıyı Doğurur
Bilinçli bir zihinsizlik durumunu her gün tekrar etmeye başladığınızda, düşünceler zihninizi meşgul ettiğinde bunu fark etmeye başlarsınız. Gün içinde zihinsizlik anlarının artmasıyla birlikte, düşüncelerin doğurduğu acı azalır ve zihnin sakinleşmesi bir alışkanlık hâline gelir. Zihni sakin olmayan bir kişi, düşüncelere bağımlı hâle gelmiştir. Negatif düşünceleri çok olan bir kişi depresyona bile girebilir.
Bu yöntemle bir önemli gerçeğin farkına varılır. Zihninizi zihinsiz hâlde tutmaya çalışsanız da düşünceler kendiliğinden başlar ve geçmişi hatırlamaya, ardından öfke ya da üzüntü gibi duyguların ortaya çıkmasına yol açar. Bu, kişinin farkında bile olmadığı eski anılardan, kalp yaralarından veya aşağılık komplekslerinden kaynaklanabilir. Bu düşünce alışkanlığını bilmeyen bir kişi, kendiliğinden ortaya çıkan düşünceler tarafından duygusal olarak savrulur, öfkelenir ya da üzülür ve acı çeker. Ancak böyle düşünceler ortaya çıktığında bile, "Bu geçicidir, zihinsizlik durumuna geçersem düşünceler de acı da durur" diye bilip zihinsizlik hâline geçmek, zamanla huzurlu, sessiz ve sakin bir durumda kalmayı sağlar. Ancak yoğun bir öfke ya da endişe durumunda sakinleşmek zaman alabilir.
Zihinsizlik durumunda insanın kalbi sakinleşir ve huzur bulur. Genel değer yargılarına göre bir şey elde etmek veya başarmakla kazanılan mutluluk ve sevinç geçicidir; zamanla bu hisler azalır, yeni arzular ortaya çıkar ve bu arzulara bağlanma acının başlamasına yol açar. Mutluluk ve acı birbirinin iki yüzüdür ve dönüşümlü olarak gelir. Bu durumda huzur bulunmaz. Kalıcı huzur yalnızca zihni zihinsiz hâle getirdiğinizde elde edilir ve bu sadece düşünceleri durdurmaktan ibarettir. Düşünceler zihni ne kadar çok meşgul ederse ve bir şeye ne kadar çok bağlanırsa, o kadar çok acı doğar. Bu süreci dikkatle gözlemlemek ve bu farkındalığı kazanmak, zihne kazınmış acı üreten düşünce kalıplarından daha kolay çıkmayı sağlar.
Anaokulu çağındaki çocukların düşünme yetenekleri henüz o kadar gelişmemiştir, bu nedenle ego da zayıftır ve endişeleri azdır; sürekli neşeli görünürler. Azarlansalar veya kavga etseler bile 10 dakika içinde hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ederler. Yaklaşık 10 yaşından itibaren ikinci büyüme dönemi başladığında, vücutları yetişkin formuna yaklaşır, düşünme yetenekleri gelişir ve ego güçlenir. Bunun sonucunda endişeler, kıskançlık, aşağılık kompleksi, acı ve çatışmalar artar.
Düşünceleri durdurmak ve zihinsiz olmak, bazen hiçbir şey yapmadan öylece durmayı, bazen ise kendini bir işe tamamen kaptırmayı ifade eder. Ancak zihni boş bıraktığınızda, içine sezgiler gelir ve geriye sadece onlara kendinizi bırakmak kalır. Düşünceyi kullanmak kötü bir şey değildir; bir plan yaparken düşünceler kullanılır. Ancak diğer zamanlarda düşünceleri bastırmak gerekir. Zihinsizlik için yaşam ortamını değiştirmek gerekmez; işinize devam ederken veya günlük hayatınızı sürdürürken de bunu yapabilirsiniz.
○Hayatın Amacı
Tüm insanlar her zaman bir şeylere endişelenir ve acı çeker. Bu acı, geçmişin anılarından veya geleceğe dair kaygılardan kaynaklanan düşüncelerden doğar. Ancak zihinsizlik hâline ulaşmış bir insanın iç dünyasında huzur ve sükûnet hâkim olur. Böylece acının zincirinden kurtulmuş olur.
Günlük yaşamda çevremizde meydana gelen sorunlar ve insan ilişkileri, kendi düşüncelerimizin yarattığı davranışlar ve sözlerden kaynaklanır. Zihinsizliğe erişip, sessizliği temel alarak ölçülü bir konuşma miktarıyla insanlarla iletişim kurarsak, gereksiz sorunların ortaya çıkma olasılığı azalır ve sorunlar ortaya çıksa bile bunları sorun olarak görmeyip kötüleştirmez. Örneğin, hoşlanmadığınız biriyle karşılaştığınızda, bu kişiyi zihninizde hoşlanmadığınız biri olarak düşünürseniz, bu düşünce farkında olmadan karşı tarafa geçebilir. Ancak bu durumu hemen fark edip zihinsizlik hâline geçtiğinizde, insan ilişkilerinin kötüleşmesi zorlaşır.
Zihinsizlik hâline geçip düşünce (ego) → arzu → bağlılık → acı döngüsünden çıkarak kalbin huzurlu bir durumda kalması, Prout Köyü’nün önerdiği insan hayatının nihai amacıdır. İnsan davranışlarının bir alışkanlığı olduğu gibi, düşüncelerin de bir alışkanlığı vardır ve bu alışkanlıklar olumsuz ise kişi farkında olmadan acı çeker. Zihinsizliği bir alışkanlık hâline getirerek bu acıyı aşmak mümkündür.
Düşünce (ego) ve "ben" olmadığında, ne bedenim ne de sahip olduklarım var olur; benim hayatımın anlamı da kalmaz. Bu düşünceler olmadığında, zihinde kalan son şey sadece bilinçtir. Önce bilinç vardır, ardından düşünce (ego) ortaya çıkar. Yani bilinç esas olandır ve ego onun ardından gelen bir unsurdur. İnsanların "ben" diye düşündüğü isimleri, bedenleri, cinsiyetleri, milliyetleri gibi unsurlar birer yanılsamadır; asıl olan bilinçtir. Bilinç hâlinde olduğunuzda huzur ve sükûnet gelir; ancak düşünce (ego) ortaya çıktığında acı başlar.
Prout Köyü’nün önerdiği, egoyu aşmak olarak ifade edilen hayatın amacı, aslında insanın asıl hâlinin bilinç olduğunu fark etmektir. Bu, zihinsiz hâle gelmek ve bilinç olarak var olmaktır. İnsanlar hayat tecrübeleri boyunca çeşitli farkındalıklar kazanır. Bu süreçte insan büyür ve olgunlaşır. Bu büyüme ve olgunlaşma, ego aşımına doğru bir yönelimdir. Olgunlaşmamışken insanlar bencil davranışlar sergileyebilir; ancak olgunlaştıkça "ben" duygusu bastırılır, başkalarına saygı ve öncelik verilir. Yani, insanlar ego’dan bilince, yani asıl hâllerine dönene kadar birçok hayat tecrübesi yaşar ve farkındalıkları artar. Nihayetinde egoyu aşarak asıl hâline dönen biri için hayatın anlamı kalmaz. Ancak bu noktaya ulaşana kadar, ego kişiyi defalarca geçici mutluluk ve acılar arasında gidip gelmeye sürükler.
Ayrıca, bilinç hâlinde bulunup zihinsizlik hâlinde olduğunda, insan sezgiler edinir. Bu sezgiler, insanı harekete geçirir. Bazen bu, kişinin mesleğine ya da en uygun işine bağlanmasına yol açar ve tutkuyla çalışmaya başlar. Bu durum, insan hayatında yerine getirilmesi gereken bir başka amaç olabilir.
○Sezgi
İnsan zihinsizlik hâlindeyken sezgi edinir ve bunu bir beceriyle ifade eder. Sezgi, ilham, fikir, içgörü gibi farklı isimlerle anılsa da, bunların kaynağı aynıdır ve hepsi kişinin zihninde farkındalık ile başlar.
Bir şeye odaklanıldığında, derin düşünme sıklığı artar. Ancak, kişi kendi çıkarları doğrultusunda düşünüyorsa, genellikle cevabı zorla bulmaya çalışır ve bu tür fikirler çoğu zaman sonradan iyi olmadığı anlaşılır. Diğer yandan, bir başkası veya toplum için saf bir niyetle düşünüyorsa, o zaman derinlemesine düşünmek çok daha faydalı olacaktır.
Bunun ardından, bir zihin değişikliği ihtiyacı doğar, ancak bu durum sadece düşüncenin tamamen tüketildiği bir noktadan sonra gerçekleşir. Bu "tamamen tüketmek" ifadesi, beynin gerçekten yorulup başka bir şey düşünemez hâle gelmesine, beynin adeta bir sıkışma hissi yaşadığı noktaya kadar düşünmeyi ifade eder. İçinizde hâlâ keşfedilecek unsurlar kaldığı sürece, gerçekten gerekli olan ilhamı elde etmek mümkün değildir. Daima kendi düşüncelerinizin ve bilginizin sınırlarına ulaşmanız gerekir. Bu noktaya kadar düşünmeye devam ettikten sonra zihninizi değiştirirseniz, sınırların ötesine geçmek için gerekli olan ilham zihninizde belirmiş olur.
Farklı insanlar için farklı yöntemler olsa da, uyumak büyük bir etkiye sahiptir. Beyne büyük miktarda bilgi yüklenip işlenemez hâle geldiğinde ya da yorgun hissedildiğinde uyunur. Bu durumda, beynin içindeki bilgiler düzenlenir. Uyandıktan sonra zihin netleşir ve çözüm bir anda akla gelebilir. Bu, beynin doğal bir özelliğidir ve beynin üç aşamalı bir süreci vardır: girdi, düzenleme (zihinsizlik ve boş bir şekilde durma), çıktı. Bu döngüyü fark edip kullanan insanlar, mola vermeden ya da günü bitirmeden önce çözülmesi gereken sorunları zihinlerine yerleştirirler. Böylece, dinlenme ya da bir gece uyuma sonrasında fikirler akıllarına gelir. Uyku süresi 30 dakika bile olsa yeterlidir. Uyumak, üretken olmayan ya da sorumsuz bir davranış olarak değil, sezgileri geliştirmek açısından etkili bir yöntem olarak görülmelidir. Duş alırken zihnin boş hâle gelip fikirlerin birden gelmesi gibi durumlar da vardır. Ancak, kafa dağıtma veya uyuma gibi bir mola verilerek zihinsizlik zamanı yaratıldığında, bu boşluk alanına sezgiler dolabilir.
Zihinsizlik hâline geçmek için, kimsenin rahatsız etmediği yalnız bir zaman, yalnızlık ve boş vakitler uygun olabilir. Yalnızlık, bazen arkadaşsız kalmanın verdiği üzüntü gibi negatif bir izlenim bıraksa da, sezgi edinmek ve ruhsal gelişim için oldukça uygundur.
Sezgileri yakalamak, son derece basit bir eylemdir. Düşünmekten ziyade zihinsiz bir hâlde akla geleni fark etmek ve buna içtenlikle uymaktan ibarettir. Sezgiler bir anda zihinde hazır hâle gelir.
Spor gibi alanlarda da sezgisel bir şekilde bedenin hareket ettiği oyunlar genellikle harika olur. O anın hemen öncesinde “Böyle yapmalıyım” şeklinde bir fikir belirir ve bu uygulandığında mutlaka iyi bir sonuç elde edilir. Ancak bu, bir eylemden ziyade, doğal bir şekilde bedenin hareket etmesiyle ilgilidir. Buna karşılık, endişe ya da korkuyla dolu bir zihinle iyi bir performans sergilemek mümkün değildir. Yaratıcılıkta da zihinsizlik hâliyle yapılan işler genellikle çok başarılı olur. Sezgilere uygun eylemler ve yaşam tarzları iyi sonuçlar doğurur. Bu, insan ve diğer canlıların özünde bulunan bir yaşam tarzıdır ve doğal yeteneklerin en üst düzeyde ortaya çıktığı bir yaşam biçimidir. Başka bir deyişle, zihinsizlik hâline geçmek, sessiz bir şekilde hiçbir şey yapmamak ve bu esnada sezgilerin gelişine izin vererek olayların akışına göre hareket etmektir.
Bir kişinin uğraştığı işler ona uygunsa, uygun olmayan işlere göre sezgiler daha kolay elde edilir ve doğal olarak kişinin hareketlerinde bir özgüven, vakurluk ve çekicilik oluşur. Bu, kişinin doğuştan gelen mesleği ya da uygun mesleği olduğu anlamına gelir. Ancak başka bir işle uğraşıldığında, kişi genellikle sıradan bir performans sergileyebilir. Bu da demektir ki, herkes kendine uygun bir şeyi bulduğunda olağanüstü bir güç sergileyebilir. Bu uygunluğu keşfetmek için kişinin kendini araştırması ve çocuklar gibi merakla yaklaşarak farklı şeyleri denemesi gerekir. Yetişkinler için de bu tür uygunluk, genellikle hobiler alanında bulunabilir. Doğuştan gelen meslek ya da uygun meslek, kişinin kendini ifade ettiği ve mutluluk duyduğu bir faaliyet olabilir. Ancak, doğuştan gelen meslek genellikle bir yaşam misyonu içerir ve karşılık beklemeden tamamen verme odaklıdır. Öte yandan, uygun meslek bir ölçüde maddi kazanç gibi bir karşılık arayışını içerebilir. Bu, ikisi arasındaki temel farktır.
○Sinaps
Sezgileri hayata geçirmek için çoğu zaman fiziksel beceriler gereklidir. İnsan beyninde ve vücudunda birçok sinir hücresi bulunur ve bu hücreler arasında zayıf elektrik sinyalleri dolaşarak beynin talimatlarını kaslara iletir. Sinirleri birbirine bağlayan yapı, sinaps olarak adlandırılır. Bu sinapslar, sık kullanılan alanlarda kalınlaşır, az kullanılan yerlerde ise incelir ve sonunda kopabilir. Sinirleri bağlayan sinapsları kalınlaştırmak, beyinden geçen elektrik sinyallerinin akışını daha pürüzsüz hâle getirir. Bu sayede, öğrenim sırasında cevaplar daha hızlı bulunabilir ve spor yaparken hareketler daha akıcı ve hızlı olur.
Sinapsları kalınlaştırmanın yolu tekrar pratik yapmaktan geçer. Tekrar pratik, öğrenilen bir şeyi defalarca yapmak anlamına gelir. İlgi duyulmayan bir konuda tekrar pratik yapmak zorlayıcı olabilir, ancak sevilen ve ilgi duyulan bir konuda yapılan pratik genellikle daha keyifli geçer.
Orta ve uzun vadede tekrarlar yapılırsa ve beyin → sinirler ve sinaps → kaslar arasında bir yol oluşursa, bir hafta ya da bir ay boyunca pratik yapılmasa bile öğrenilen beceriler unutulmaz. Buna uzun süreli hafıza denir. Sinapsların sayısı fazla olduğunda, beyinden gelen elektrik sinyalleri kaslara daha hızlı ve doğru bir şekilde iletilebilir. Karmaşık ve ileri düzey beceriler sergileyen deneyimli kişiler, yıllarca yapılan tekrarlarla uzun süreli hafızaya ulaşmış ve sinapslarını kalınlaştırıp artırmıştır. Gelişim için tekrardan başka bir yol yoktur ve uzun vadede yapılabilecek şeyler, kişinin sevdiği ve ilgi duyduğu şeylerdir. Bunun kısa bir yolu yoktur.
Bu durum anlaşıldığında, gerçek hayatta birçok şeyin zaman kaybı olduğu fark edilir. Örneğin, bir dil okulunun yıllık ücreti 20 bin TL ile 100 bin TL arasında değişebilir, ve 100 bin TL ödemenin daha iyi bir eğitim ve daha hızlı bir ilerleme sağlayacağı düşünülebilir. Bu bakış açısı doğru olabilir, ancak yabancı bir dili konuşmayı öğrenmek için konuşmaktan başka bir yol yoktur. 100 bin TL ödemek ve iyi bir öğretmene sahip olmak güven hissi yaratabilir, ancak bu, 20 bin TL’nin 5 katı hızla öğrenileceği anlamına gelmez. Sonuç olarak, sadece konuşarak sinapsları kalınlaştırmak ve artırmak gerekir. Kelimeleri zihinde çevirmeden, doğal bir şekilde konuşabilene kadar tekrar yapılmalıdır. Yani kişinin öğrenme arzusu ve tekrar temel unsurlardır. Arada sırada çalışmak yerine, merak duyulan dönemde her gün yoğun bir şekilde çalışmak ve uzun süreli hafızaya ulaşmak önemlidir. Gelişim miktarı, tekrar sayısıyla orantılıdır. Geriye, bireyin doğuştan gelen yetenekleri, karakteri, fiziksel becerileri ve çevresi kalır; bunlar, bireyin hangi alanlarda daha fazla gelişeceğini ve gelişim süresini etkiler.
○Sinapsların Gelişme Süresi
Örneğin, basit bir dans adımı, kısa bir vurmalı ritim ya da sporda bir şut gibi teknik olarak en küçük hareketler vardır. Bir başlangıç seviyesindeki kişi, bu hareketlerden biri üzerinde çalıştığında, günde 30 dakikalık tekrarlarla bir hafta içinde vücudu bu hareketi öğrenmeye başlar, ancak bu hâlâ hantal bir seviyededir. İlk ayın sonunda hareketin kalitesi artar ve üçüncü ayda vücut, düşünmeden doğal bir şekilde hareket eder. Bu aşamada kalite çok yüksek olmasa da amatörlük etkisi azalır. Bu üçüncü aya kadar, başka iki ya da üç temel beceri daha çalışılmışsa, bu temel becerilerin birleşiminden oluşan hareketler de yapılabilir. Ancak bu, hareketin vücut tarafından yeni yeni yapılabildiği bir aşamadır. Bu, sinapsların gelişmesi için kısa bir süre ölçütüdür.
Yüksek konsantrasyonun korunabildiği çalışma sürelerinde, videolar gibi kaynakları kullanarak ileri düzey kişilerin hareketleriyle kıyaslama yapıp düzeltmeler, tekrarlar ve yeni şeylere meydan okumalar yapılabilir. Bu öz analiz, yıllar boyunca devam ettikçe seviye yükselir. Bu nedenle, gerçekten sevilen bir şey dışında yüksek bilinç sürdürülemez. Üç yıl kadar bir süre geçtiğinde, gözle görülür bir yetenek ve sonuç elde edilebilir. Sinapsların yaşla ilgisi yoktur; her yaşta ilerleme sağlanabilir. Ancak bu durum egzersizde olduğu gibi, gençlikten itibaren yaşlılığa kadar düzenli olarak egzersiz yapan biri, yaşlılıkta yeni bir hareket öğrendiğinde sinapslar sayesinde vücut hızla uyum sağlar. Bunun aksine, yaşlılıkta aniden egzersize başlayan bir kişi, sinaps sayısının az olması nedeniyle daha uzun sürede öğrenir ve öğrenme süreci daha zordur. Bu durum, zihinsel faaliyetler için de geçerlidir.
○Küçük ve Basitten Başlamak
Herkes başlangıç seviyesinden ileri seviyeye doğru ilerler, ancak başlangıç seviyesindeki bir kişinin dikkat etmesi gereken, en küçük ve en basit şeylerle başlayarak alışkanlık kazandıkça daha karmaşık ve büyük şeylere yönelmektir. Örneğin, hareketlere dair bir konu ise temel tekniklerden başlanmalıdır. Önce hızdan ziyade yavaş ve kesin bir şekilde başlayarak, ardından hızlı ve kesin bir şekilde ilerlemek gerekir. Üretim faaliyetlerinde ise kısa sürede tamamlanabilecek şeylerden başlanmalıdır. Daha az işlem gerektiren şeylerden başlanırsa, küçük başarıların sürekli bir şekilde elde edilmesi sayesinde sürekli bir tatmin hissi yaşanır ve keyifle devam edilebilir.
○Ezberlemek Yerine Göz Aşinalığı Kazanmak
Herkesin, gördüğü bir şeyi hemen hatırlayabilen iyi bir hafızası olabilirken, bazı insanlar her ne kadar bakarlarsa baksınlar, hatırlayamazlar. Örneğin, İngilizce öğrenirken, kötü bir hafızaya sahip biri için kelimeleri ezberlemek oldukça zordur. Kelime kartlarını baştan sona kadar görmek ve ezberlemek acı verici olabilir, ancak ezberledikleri kelimeler pratikte kullanılmazsa, bu kelimeler hemen unutulur. Aksine, hafızası ne kadar kötü olursa olsun, neredeyse tüm Japonlar Japonca'yı akıcı bir şekilde konuşabilir. Bunun nedeni, çocukluktan itibaren sürekli olarak Japonca ile karşılaşmaları, bilinçsizce defalarca Japonca'yı görüp duymaları ve buna alışmış olmalarıdır. Yani, ezberlemeye çalışmaktansa, sürekli kullanıldığında kelimeler ve ifadeler alışkanlık haline gelir ve doğal olarak hafızaya yerleşir. Yani, bir şey öğrenmek gerekirse, pratikte yeni kelimelere ve bilgilere sürekli olarak maruz kalmak için bir durum yaratılmalıdır. İngilizce konuşma pratiği yaparken, çeşitli konular belirlenip çok sayıda konuşma yapılırsa, yeni kelimeleri doğal olarak görmek, duymak ve kullanmak gerekecektir. Bu şekilde, ezberlemeye çalışmaktan ziyade, bilgiyi bilerek tekrar tekrar maruz kalmaya yönelik bir çaba gösterilirse, hafıza zayıf olsa bile, sonunda buna aşina olunur ve hafızaya kazandırılır.
0 コメント